Çoğumuz ağrının dokudaki yaralanma veya hasarın ürünü olduğunu düşünürüz. Acı, yaşanmış deneyimlerin bize öğrettiği gibi, temel bir uyarı sistemidir, doku hasarı yaşadığımızda veya doku hasarı olmak üzereyken çalan bir alarm diyebiliriz.
Ağrı, çoğunlukla, büyük bir hasar göstergesi diye bilinir. Ancak bu her zaman doğru değil. Çünkü bazı şeyler çok yavaş zarar verir; Deri hücrelerimiz ölmeye başlayana kadar güneş yanığı geçirdiğimizi bilemeyiz.
Ya da daha dramatik bir örnek verelim: Wilhelm Conrad Röntgen’in düşük basınçlı gazlardan elektrik akımı geçirmenin bize derimizin altından bir fikir verebileceğini keşfetmesinden sonra, doktorlar röntgeni tanı yöntemi olarak kullanmaya başladı.
Röntgen derimize bir miktar zarar verir. Hücrelerimizin bir kısmını öldürür. Ancak hiç acı hissetmeyiz. Ama çok fazla ışına maruz kalırsak hiç acı hissetmeden çok kötü sonuçlarla karşılaşabiliriz.
Radyasyona maruz kalmak o anda zarar vermez çünkü sadece duyusal sinir sistemimizin algılamak için donatıldığını hissedebiliriz.
Ağrı nasıl oluşur?İnsanlar, nosiseptörler olarak adlandırılan belirli sinirler doku hasarını tespit ettiğinde ve omurilik boyunca beyne hasar hakkında bilgi ilettiğinde ağrı hissederler.
Örneğin, sıcak bir yüzeye dokunmak, omurilikteki bir refleks yayı aracılığıyla bir mesaj gönderecek ve kasların ani bir şekilde kasılmasına neden olacaktır. Bu kasılma, eli sıcak yüzeyden uzaklaştıracak ve daha fazla hasarı sınırlar.
Bu refleks, mesaj beyne ulaşmadan önce gerçekleşir. Ağrı mesajı geldiğinde, bir kişinin hoş olmayan bir his – acı hissetmesine neden olur.
Beynin bu sinyalleri yorumlaması ve nosiseptörler ile beyin arasındaki iletişim kanalının etkinliği, kişinin ağrıyı nasıl deneyimlediğini belirler.
Beyin, ağrının hoş olmayan etkilerine karşı koymak için dopamin gibi iyi hissettiren kimyasallar da salgılayabilir. Günümüzde hala ağrı hakkında gizemli ve çözülmeyi bekleyen unsurların olduğu biliniyor.
Beynimiz ağrıyı nasıl meydana getirir?
