FAO, 2022 Dünya Gıda Günü’nde “Kimseyi Geride Bırakma” diyerek sürdürülebilir bir Dünya’nın herkesin önemli olduğu bir dünya olduğunu vurguluyor. Tüm insanların gıda, beslenme, barış ve eşitlik hakkını önceliklendirmek için dayanışma içinde birlikte çalışmalıyız.
Bir yanda gıdaya erişmekte ciddi sorunlar yaşayan yoksullar, göçmenler, az gelişmiş ülkeler diğer yanda gıda israfı ve obezite çelişkisi devam ederken, Rusya-Ukrayna savaşının da tırmandırdığı küresel gıda krizi giderek daha fazla insanı açlıkla karşı karşıya getiriyor.
Topraklar fakirleşiyor, su varlıkları azalıyor, yerel tohumlar ve biyolojik çeşitlilik geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip oluyor. Ve bunun tek bir nedeni var: Türümüzün bencil yaşam tarzını ve tüketim çılgınlığını besleyen üretim ve tüketim yöntemleri.
Dünya çapında milyonlarca insan gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme riskiyle karşı karşıya. 2,3 milyardan fazla insan (dünya nüfusunun yaklaşık %30’u) yeterli gıdaya erişimden yoksun. Açlığı sona erdirmek sanıldığının aksine üretim miktarıyla ilgili değil. Yetersiz beslenme ve açlığın gerçek nedeni, savaşlar, çatışmalar, yoksulluk, gıdaya erişimdeki adaletsizlikler ve sürdürülemez üretim yöntemleri… Bugün pek çok araştırma kuruluşunun işbirliğiyle gerçekleşen incelemeye göre, tamamlayıcı bazı faktörlerle birlikte, ekolojik tarım dünyayı doyurabilir. Hatta dünya nüfusunun beslenebilmesi için, mevcut tarım arazilerinin sadece %60’ında ekolojik üretime geçilmesi yeterli.
Türkiye’de nüfusun %10’u açlık sınırında
Türkiye’de kentleşme, altyapı yatırımları vb nedenlerle 3,5 milyon hektar tarım toprağı yok oldu. Kalan tarım topraklarının %39’u ve mera alanlarının %54’ü ise erozyon tehlikesi altında. Tarım arazilerinin %23’ü kimyasallar ve aşırı kullanım nedeniyle verimliliğini kaybetti. Kirlilik, aşırı kullanım ve iklim krizinin etkisiyle uzayan kurak mevsimler de tarımsal üretimde kullanılabilir su miktarının giderek azalmasına neden oluyor.
Türkiye, yıllık 45 milyon ton yaş meyve üretirken, bu üretimin %50’si tarlada, nakliyede, işleme sırasında, markette satış sırasında ve son tüketicinin elinde heba oluyor. Buna karşın nüfusun %8,5’u, yani %10’u açlık sınırında yaşıyor, %22’si ise yeterli ve dengeli beslenemiyor.
Ne kimyasallar ne de teknoloji gıdaya erişimdeki engelleri, beslenme yetersizliğini ve açlığı ortadan kaldırabiliyor aksine daha da körüklüyor. Kirliliğe ve sağlık sorunlarına neden olan gıda sistemleri biyoçeşitliliğin fakirleşmesine de yol açarak sorunu daha da büyütüyor.
Çiftçiler topraklarını terk ediyor
Bir yanda gıda krizi yaşanırken diğer yanda gıdamızı yetiştiren çiftçiler artan maliyetler ve refahın düşmesi nedeniyle topraklarını terk ediyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) İstihdam İzleme Bülteni’ne göre, 2011’de 1 milyon 122 bin olan kayıtlı çiftçi sayısı, Ocak 2022’de 493 bine geriledi. Yani son 10 yılda çiftçilerin yarısından fazlası topraklarını terk etti.
İklim krizi ve yanlış uygulamalar su kıtlığını tetikliyor
Türkiye’de suyun %70’i tarımda kullanılıyor. Vahşi sulama yöntemleri hâlâ yaygın ve yer altı suları giderek tükeniyor. Bu verilere ek olarak IPCC’nin raporu, iklim değişikliği nedeniyle Akdeniz Bölgesi’ndeki nüfusun yarısından fazlasının farklı ölçeklerde su kıtlığı yaşayacağı öngörüsünde bulunuyor. Bu miktar, emisyonların hızla azaltılmasıyla %18’e gerileyebilir. Emisyonların yüksek olması durumunda yüzyılın sonunda bölgedeki kuraklıkların 3-4 kat uzun süreceği tahmin ediliyor.
Su sorununun çözümü için tarımda yağmur suyu hasadı, damlama sulama, kuraklığa dayanıklı türlerin ekimi, toprağın su tutma kapasitesinin artırılması gibi yöntemlere geçilmesi ve bu yöntemlerin hükümet tarafından desteklenerek özendirilmesi gerekiyor.
Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız
Ortaya konan veriler sorunun; hatalı üretim yöntem ve planlamaları, aşırı tüketim, merkezi sistemlerin neden olduğu lojistik, saklama ve maliyet sorunları, çiftçilerin giderek artan maliyetler karşısında üretimden vazgeçmeleri, geniş alanlarda tek tip ürün yetiştirilmesi sonucu toprağın fakirleşmesi ve azalan biyoçeşitlilik, toprak, su kirliliği ve iklim krizi sonucu yaşanan afetlerin yol açtığı ürün kayıpları, savaşların gıda üretimi ve erişiminde neden olduğu sıkıntılar ve hatalı beslenme gibi çok yönlü olduğuna işaret ediyor.
Endüstriyel tarımın neden olduğu tüm sorunlar göz önüne alındığında agroekoloji, doğal varlıkların ve sosyal dengelerin korunmasına dayanan sürdürülebilir bir tarım modeli olduğu kadar, sağlıklı ve adil ürüne erişim ve kırsalın ekonomik, sosyal ve kültürel refahını sağlayacak bütüncül bir model olarak çözümler sunuyor.
Çok yönlü sorunlar zincirinin çözülmesi için sağlıklı toprakları, yerel tohumları, küçük çiftçinin refahını, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmeyi ve bu etkilerden en az şekilde etkilenecek yöntemlerin ve çeşitliliğin yaygınlaştırılmasını, üretici ile tüketiciyi gözeten yerel, dirençli ve zehirsiz gıda üretim ve tedarik sistemlerinin geliştirilmesini önceliklendiren politikalara ihtiyacımız var.
Sürdürülebilir tarım ve gıda sistemlerinin oluşturulabilmesi için kentle kırsal, üretici ile tüketici arasındaki bağın güçlendirilmesi; ekonomik, sosyal ve çevresel unsurlardan taviz vermeden gelecek nesiller ve herkes için gıda güvenliği ve sağlıklı beslenmeyi sağlayacak sistemlerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu da ancak karar vericiler, finans kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, topluluklar ve bireylerin ortak hareket etmesi ve işbirliği ile mümkün.
Seçimlerimiz geleceğimizi belirler… Yapacağımız tercihler ve taleplerimizle ekolojik ve adil bir dönüşüme destek olabilir, böylelikle üretim yöntemlerinde değişimi hızlandırabiliriz.
Dünya ve Türkiye’nin gıdası için önemli veriler:
Gıdaya erişimdeki adaletsizliğe ilişkin veriler, gıda güvenliği ve açlık sorununun gıda üretim miktarıyla ilgisi olmadığını gösteriyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), her yıl bunu kanıtlayan veriler yayınlıyor. Dünyada 800 milyonun üzerinde insan, yani her on kişiden biri açlık çekmesine karşın her yıl yetiştirilen gıdanın üçte biri, yani yaklaşık 1,3 milyar ton gıda tarladan tezgaha giden yolda heba oluyor. Buna mutfaklarda çöpe atılan gıdaları de eklersek tüketilmeden heba olan ve çöpe giden gıdalar ile açlık çeken ve yetersiz beslenen insanları doyurabilmek mümkün.
FAO’nun verilerine göre, tüm dünya nüfusunun tükettiği yiyeceklerin %75’inden fazlası yalnızca 12 bitki ve 5 hayvan türünden geliyor. Bu durum gıda sistemlerini hastalık, zararlılar ve iklim değişikliği gibi tehditlere karşı daha az dirençli hale getiriyor.
3 milyardan fazla insan(dünya nüfusunun neredeyse %40’ı) sağlıklı bir diyeti karşılayamıyor. Kaynak:FAO
Gelişmekte olan ve sanayileşmiş ülkelerde daha fazla gıda israf ediliyor. Sahra Altı Afrika, Güney Afrika ve Güneydoğu Asya’da kişi başına düşen atık yılda 6-11 kilo iken, Avrupa ve Kuzey Amerika’da tüketiciler tarafından kişi başına düşen gıda atıklarının yılda 95-115 kilo olduğu tahmin ediliyor. Kaynak:FAO
Dünya gıda sistemleri şu anda küresel antropojenik sera gazı emisyonlarının %33’ünden daha fazlasından sorumlu. Kaynak: FAO
BM’nin 2107 tarihli Genel Kurulu’nda sunulan rapora göre, pestisitlerin gıda güvenliğini sağlamakta elzem olduğunu öne süren tarım kimyasalları endüstrisinin iddiaları, yanlış ve tehlikeli biçimde aldatıcı. Prensipte, dünyaya yetecek kadar gıda üretiliyor ama adaletsiz üretim ve dağıtım sistemleri nedeniyle, ihtiyacı olanların gıdaya erişimini kısıtlayan ciddi engeller oluşuyor. İronik olarak, gıda güvenliği sorunu yaşayanların büyük kısmı, özellikle düşük gelirli ülkelerde geçimlik tarımla uğraşan çiftçiler.